İnsanlık tarihi ile eşdeğer diyebileceğimiz kadar eski bir mevzu olan iltica, günümüze
kadar güncelliğini muhafaza edebilmiştir. Devletlerin iç işlerini ve politikalarını ilgilendiren
bu olgu, diğer devletlerle olan dış ilişkileri ve sınır güvenliğini de alakadar etmektedir. Siyasi,
sosyal veya ekonomik gerekçelerle bireylerin veya toplulukların bulundukları yerden başka bir
yere gitmesi olarak tanımlanan söz konusu olgu, bugün Dünya siyasetine yön veren bir konuma
gelmiştir. Ulus devletlerin hakimiyet sürdüğü ve görünmez duvarların milletler arasına set
olarak çekildiği, kendi ırkından, dininden veya tabiiyetinden olmayan insanların hor ve hakir
görüldüğü bu çağda; yerinden edilmiş, yoksul, savaş mağduru insanlar menfaat eksenli
politikalar yürüten devletlere kambur niteliğinde olmuştur. Uluslararası düzen zulümden kaçan
insanlara haklar tanımış ve devletlere yükümlülük yüklemiş olsa da gereği hiçbir zaman yerine
getirilmemiştir. Yaşama haklarıyla beraber diğer temel hakları ihlal edilen zulüm, baskı, şiddet
ve savaş mağduru insanların onur ve şerefleri de gayri insani muamelelerle ayaklar altına
alınmıştır. İşkence ve kötü muamele yasakları, geri göndermeme ilkesi, iltica hakkı gibi birçok
hak ihlal edilmiştir. Medeniyetin kurucusu Batılı devletler, kurdukları medeniyetin insanlığa
tanıdığı hakları sadece kendi menfaatleriyle ters düşmediği ölçüde yürürlüğe sokmuştur.
Medeniyet savaş ve zulüm mağduru olan, iltica etmiş bireylere daha zalimane bir tavır ile kucak
açmıştır.

Devamı –>https://l24.im/g2XjG